takipçi satın al instagram takipçi satın al twitter takipçi satın al tiktok takipçi satın al youtube abone satın al facebook takipçi satın al twitch takipçi satın al
Yazı Detayı
30 Ocak 2019 - Çarşamba 13:32
 
YAŞANMIŞ BİR HİKÂYE
H.Murat ÖZAKINCI
mrtozakinci@hotmail.com
 
 

Yaz dönemiydi. Yeni bir arkadaş işe başlamıştı. Yapılan işin gereği, yirmi civarında kişi canla başla çalışıyordu. Yazışmalar, raporlar, yapılan toplantılar, yoğun gündemler çalışanlarda stres, gerilim oluşturuyordu. Rahatlamak için şakalaşmalar, birbirine takılmalar çok yoğun ve olağan haldeydi.

 

Yeni gelen arkadaşımızın ismi Halil’di. Son derece ağırbaşlı beyefendi, kırk beş yaşlarında, giyimine, konuşmasına dikkat eden birisiydi. Orta boylu, kumral saçlı, güven veren bir yüz hatlarına sahipti. Genellikle az konuşur, kendisini işine verirdi. Bazen birden bakışları donuklaşırdı. Sekiz yaşında bir kızı ve on bir yaşında da bir oğlu vardı.

 

İş yerin de ağzı durmaz, çenesi kapanmaz, çok konuşan Refik adlı arkadaşımız vardı. Herkese laf yetiştirme ustasıydı. Olur, olmaz konuşmalar yapar, bazen de haddini aştığı da olurdu. Onun kadar olmasa da üç dört kişi daha Refik gibi etraftakilere takılmaktan hoşlanırlardı. Bunların diline düşenin vay gele haline. Lakap takarlar, kızdırmaya çalışırlar, düzmece şakalar yaparlar, bir yandan da iş yerinde ortamı ısıtırlardı.

 

Halil işe daima tam zamanında gelir, sabah kahvesini içer ve işe başlardı. Bir gün Halil’in telefonla konuşması Refik’in dikkatini çekti. Bazen Halil, telefonu çaldığında ayağa kalkıyor, ceketinin önünü ilikliyor ve pencerenin önüne geçip yüzünü dışarıya dönüyor, öyle konuşuyordu.

 

Diğer telefon konuşmalarında ise davranışı çalışanlarla aynıydı. Refik, Halil’i çaktırmadan göz ucu ile izlemeye başladı. Sonunda Halil’in eşi ile konuştuğunu öğrendi.

 

Ve iş yerinde çalışanlara “Halil eşi ile konuşurken esas duruşa geçiyor” . “ karısından korkuyor” diyordu. Halil’le uğraşmaya başladı.

 

Tüm çalışanlar bir iki ay içinde Halil’i takip etmeye başladılar. Sürekli gözaltında tutuyorlar, Halil ne zaman ceketinin önünü ilikleyip ayağa kalksa kıs kıs gülüşüyorlardı. Söylenmedik söz bırakmadılar. Adeta Halil’i kuşatma altına almışlardı. İşleri güçleri oydu. Halil her şeyin farkına varmıştı. Ama ne derlerse desinler aldırmıyor işine gücüne bakıyordu.

 

Artık çalışanlar için varsa yoksa Halil. Kendi aralarındaki yaptıkları şakaları, dalga geçmeleri, esprileri bir yana bırakmışlardı. Artık direk Halil’e takılıyorlardı.

 “Günaydınlar Halil Bey. Bakıyorum telefonla konuşmuyorsunuz.”

 

 “ Öğle arası konuşuyorsunuz sanırım”.

“Yönünüzü neden dışarı dönüyorsunuz. Konuşurken bizden mi utanıyorsunuz.” 

 

Gibi dokundurmaların ardı önü kesilmez olmuştu. Halil’se hiç aldırmıyor, tepki vermiyor, ses çıkarmıyordu. Eşi ile konuşmasını kimseye aldırmadan aynı şeklide sürdürüyordu.

 

Bir gün Refik hızını alamadı.

 

Halil’e,“ Ne kılıbık adamsın. Gıkın çıkmıyor. Hanım duyar diye mi konuşmuyorsun”. Halil sadece dinliyordu.

 

Refik

-“ Ne kadınmış be. Seni ezmiş geçmiş. Erkek diye boşuna geziyorsun”

-“Böyle eş düşman başına” diyerek çizmeyi aşmıştı.

 

Halil’in yüzü allak bullak olmuş, renkten renge giriyor ama sesi çıkmıyordu. Refik kendine geldi. Çok fazla üstüne gittiğini anladı. Söylenenleri tüm çalışanlar duymuştu. Birbirlerine bakıyorlar, gülüşüyorlardı. “ Refik haklı” diyeler vardı.

 

Ertesi gün sabah kimse gelmeden Halil iş yerine geldi. İş yeri görevlisi Fatma Hanıma, aldığı yaş pasta ve sabahları çayla yenebilecek çeşitli yiyecekleri verdi. Birlikte iş yerinin yemek hanesindeki tüm masaları donattılar. Masalarda yok yoktu. Çaylar, kahveler her şey hazırdı. Farklı olan tek şeyse Halil’in en baştaki masaya dizdiği bir satranç takımıydı.

 

İşe gelenleri, güvenlik görevlisi yemek haneye yönlendiriyordu.

 

Tüm masalar dolmuştu. Çaylar içiliyor, pastalar, kekler yeniyor, bir yandan da meraklı bakışlar Halil’in üzerindeydi. Acaba?” sorusu akıllarını kemiriyordu.

 

Halil ayağa kalktı. Ceketinin önünü ilikledi. Ve sakince ve düzgün bir dille konuşmaya başladı.              

 

 -“Arkadaşlar aranıza katılalı altı ayı geçti. Bana bir çok arkadaşımız şaka yaptı, takıldı. Hiç birinize tepki göstermedim. Bir şey söylemedim. Sabırla bekledim. Saygı duydum. Ben tüm sabır ve saygıyı satranca borçluyum. Gençliğimde turnuvalarda oynardım. Evlendikten sonra eşimle, şimdide çocuklarımla satranç oynuyorum. Arkadaşlarımın tüm söylediklerine bu yüzden yanıt vermedim. Kızmadım. Takii .. Dün bir arkadaşımın eşimle ilgili söylediği, hepinizin duyduğu cümlelere kadar. Bana her şeyi söyleye bilirsiniz. Ama eşime asla.”

 

 Dedi ve devam etti.

 

-“Benim sekiz yıldır yatalak durumda olan bir babam var. Hiç bir ihtiyacını kendi göremiyor. Eşim sekiz yıldır babama bakıyor, yediriyor, içiriyor, temizliyor, ilacını veriyor, suyunu veriyor, yatırıyor kaldırıyor. Babama bakışını görseniz. Öyle sevgiyle bakıyor ki. Babam, konuşamıyor ama  eşimi gördüğü anda yüzüne can geliyor. Yüzü ışıyor. Mutluluğu küçük bir çocuğunki gibi.”

 

Halil, çayından bir yudum aldı ve kaldığı yerden konuşmasını sürdürdü.

 

-“Eşim öğretmen. Yaz döneminde şehir içi tayini çıktı. Okul değiştirmek zorunda kaldı. Eşim benden ne istedi biliyor musunuz?. “Halil” dedi. “Evimizi kiraya verelim. Okulun bitişiğinden bir ev tutalım”. Öyle yaptık. Kendi evimizden kiraya çıktık. Niçin böyle yaptık. Eşim babama bakmak için böyle istedi. Yeni okulundan eve gidip gelmesi çok zordu. Onun için. Şimdi her zil çaldığında, ders arasında, öğlen arasında koşarak eve gelip babamın ihtiyaçlarını gideriyor, ilacını veriyor. Öğleleri eliyle yemeğini yediriyor. Sonra okulun gidip derse giriyor.”

 

Halil durdu. Sanki dili tutulmuştu. Sustu. İş arkadaşlarına baktı.

 

-“ Bir defa bile of demedi. Bir defa bile zorlanmadı. Halada aynı şeklide babamla ilgilenmeye devam ediyor”.

 

Halil’in gözleri buğulanma ya başlamıştı.

 

-“Bense ne yapı yapıyorum iş yerinde. O aradığında ayağa kalkıyor, ceketimi ilikliyor ve onunla öyle konuşuyorum.”

 

 

-“Dün bana eşimin zalim olduğunu, beni ezdiğini söyleyen arkadaşıma da kızmadım. Nereden bilebilirdi ki böyle harika bir eşe, insana saygı için ayağa kalktığımı, konuştuğumu. Ben, O aradıkça hep ayağa kalkmaya devam edeceğim. Çünkü biz bir aileyiz.  Çünkü, O benim eşim”.

 

Refik kıpkırmızı olmuştu. Herkes başını önüne eğmiş, gözleri yaşaranlar bile vardı.

Refik ayağa kalktı. Ceketinin önünü usulca ilikledi. Ve Halile;    

-“Özür dilerim. Çok özür dilerim” cümleleri ağzından döküldü.

İçeride müthiş bir sessizlik olmuştu. Kimse kıpırdamıyor, öylece duruyorlardı. Bölüm şefi Ayşen Hanım ayağa kalktı. Onun ayağa kalktığını gören tüm çalışanlar da ayaklandı. Erkekler ceket önlerini iliklerken, ağlamamak için kendisini zor tutanlar, hepsi ayaktaydılar. Önce tek bir alkış sesi duyuldu. Devamında ortalık yıkılıyordu alkış sesinden.

O günden sonra saygının gücü, sabrın gücü, sevginin gücü, fedakarlığın gücü, yaşama karşı mücadelenin gücü yaşamlarında yeni bir iz, yeni bir rota oldu. Yol gösterdi. Halil’e olan saygıları, birbirlerine olan saygıları çok arttı. Şimdi, paylaşarak, dayanışarak yaşama ve çalışmaya devam ediyorlar.

 

Yaşanmış bir Hikayedir Arkadaşım Bana gönderdi okudum çok duygulandım sizinle paylaşma gereği duydum istedim ki her kesin başına gelebilir okusunlar benim gibi duygulansınlar..

 

Ailede Saygı olursa, Huzur ve  Mutluluk birlikte gelir…..

 

Selam ve Dua ile….  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Etiketler: YAŞANMIŞ, BİR, HİKÂYE,
Yorumlar
Haber Yazılımı